Hani 80’li yillarin Amerikan polisiye filmlerinde bir sahne
vardir. Ortada sari isaret cizgileri, bombos, uzun bir caddenin olduğu sahne..
sonra bir anda yolun ortasından bir araba
havaya dogru firlar, hizla asagi iner ve tekrar kaybolur. Ta ki tekrar havaya
ziplayana dek.. İşte o uzun ama inişli çıkışlı caddelerin oldugu yer, San
Francisco..
 |
Mission District, Graffiti |
 |
Presido |
 |
İnişli Çıkışlı San Francisco Caddeleri |
New York City’den (NYC) San Francisco’ya (SF) olan uçuşum tam 6 saat sürdü. NYC Amerika’nın kuzey doğusunda kalırken, SF ise güney batısında
kalıyor. Ülke de büyük olunca mesafe oldukça uzun. Ayrıca NYC ile SF arasında 3
saatlik bir zaman farkı var. Türkiye olan zaman farkım da böylece 10 saate
çıktı.
Yani ülke içinde de farklı zaman
dilimleri kullanılıyor.
Dolayısıyla
burada da jetlag etkisini gösterdi ve ilk birkaç gün alışkanlıkla akşam 9 gibi
yatıp sabah 5-6 gibi kalktım.
İndiğim zaman ilk hissettiğim hava değişimi, serin hava
oldu. 1 gün önce New York’da 30-35 derecede tişörtle dolaşırken
bir anda 15-20 derecelere geldim. Coğrafi bilgilerden hatırladığım kadarıyla ekvatora yaklaştıkça hava ısınmaz mıydı? Bu havayı
kabullenmem biraz zaman aldı
.
Çünkü tüm gezisini sıcak ülkeler üzerine yapan ben daha ilk dakikada gol
yediğimi düşündüm, bir de geldiğim zamanın -yani havanın 15-20 derece arasında
değiştiği havanın- şehrin en iyi olduğu aylar olduğunu öğrendim. (Eylül, Ekim)
Ama yine sonradan öğrendim ki bu şoku buraya uzun süre kalmak için gelen hemen her yabancı yaşıyormuş.
Pek çok yerde ülkenin en iyi havasına sahip şehri diye bahsediliyordu San
Francisco için. Meğer kasıt genel olarak yıl içinde havanın sabit olmasıymış. Yıl
boyunca hava 10 ile 20 derece arasında değişiyor. Aslında çoğu kişinin
gerçekten seveceği ve yaşamak isteyeceği bir hava. Ben de sonradan fazlasıyla alıştım
hatta sevdim. Sadece sıkça ortaya çıkan rüzgarına çok alışamadım. Havayı
etkileyen en önemli faktörler; ılıman olması şehrin güneyde olmasından, serin
olması ise okyanus kenarında yarım ada şeklinde fazlaca denizden gelen rüzgara maruz
kalmasından. Deniz etkisi şehirde sıkça
sis olmasına da yol açıyor. Ayrıca gün içinde de hava sıkça değişebiliyor.
Bu yüzden mutlaka katman yöntemiyle giyinmek
gerekiyor. Sabah montla çıkıp, öğlen tişörte dönebiliyorsunuz. (Üzgünüm SF’nin
havası kesinlikle bu kocaman paragrafı hak ediyordu)
Yine ilk geldiğim zaman New York’dan sonra küçük, sıradan
bir Amerikan şehri gibi geldi bana. Bu kadar büyütülen ne var anlamadım. Daha
küçük katlı binalar, caddelerde fazlasıyla evsiz insanlar, üstelik İstanbul gibi
tepelik, yürümesi New York’a göre daha zor bir şehir. Ama bu duygunun geçmesi
için de belli bir süre geçmesi ve şehrin farklılıklarının biraz keşfedilmesi
gerekiyormuş.
 |
Golden Gate Bridge |
 |
Chinatown Civarından Financial District ve Bay Bridge Manzarası |
San Francisco, özellikle 1840’lı yılların sonunda Golden
Rush (Altına
Hücum) ile nüfusu artan ve
gelişen bir şehir. 1847’de 400 civarı olan nüfus, birisinin Kaliforniya’da
altın bulduğunu söylemesiyle başlayan göç sonunda 1849’da 25 bine yaklaşmış. 1848-55
arasında devam eden göçle tüm Kaliforniya’ya 300 bin civarı insan gelmiş, San
Francisco’da bundan fazlasıyla nasibini almış. Tabi kovboy filmlerinden hatırlayacağınız üzere yok edilen yerliler ise ayrı bir konu.. Ayrıca San Francisco'nun tarihinden bahsederken herkesin üzerinde sıklıkla durduğu bir de 1906 yılında yaşadıkları bir deprem var. Deprem'den daha çok deprem sonrası yangında şehrin önemli kısmı harap olmuş ve sonra tekrar inşa edilmiş. Ama bugun hala 100 yıl önceki depremi kendileri yaşamış gibi anlatıyorlar. Biz bu konuda daha başarılıyız, 10 yıl öncekini unutmakta üstümüze yok.(sosyal mesaj 1)
 |
Depremden Sonra Çıkan Gazeteye İlişkin Kartpostal | |
|
 |
Market Street |
San Francisco’da gezerken en çok dikkatimi çeken kuşkusuz evlerin mimarisi oldu. Sanırım bir şehre kişiliğini veren en önemli
özelliklerden birisi mimari tarzının tüm şehre egemen olması. NYC’nin
yüksek binaları nasıl Manhattan'a yayılmışsa buranın da İngiliz Victorian dönemi mimarisinden
etkilenmiş, çoğunluğu 18. yy sonunda ve
19.yy başında yapılmış, birbirlerine yapışık, 3-4 katlı, ilginç çatıları,
pencereleri, terasları ile renkli binalar şehrin pek çok yerine dağılmış
durumda. San Francisco’da Financial District denilen iş merkezlerin, bankaların
bulundugu bölge dısında hemen her yer 3-4 katlı binalardan oluşuyor, yüksek
katlı binalar pek yok.
 |
Painted Houses |
 |
San Francisco Evleri |
 |
San Francisco Evleri |
 |
San Francisco Evleri ve Transamerica Pyramid Binası |
 |
San Francisco Evleri |
Ve elbette çılgın bir şehir olması.
Burda söylenen bir söz var “People have no shame in San Francisco” Özellikle eşcinsellerin hayatlarını özgürce yaşayabildikleri bir şehir. Sokaklarda el ele dolaşan, öpüşen eşcinselleri görmek, şehirde yaşayanların oldukça alışık olduğu bir durum. Castro
semti özellikle çoğu eşcinselin yaşadığı, renkli hayatıyla turistlerin de ilgisini çeken
bir semt. Sean Penn’in Harvey Milk filmini izleyenler bilir, Harvey Milk’in yaşadığı yer. Ayrıca yakınlarda bulunan Dolores Park ise özellikle Pazar günleri biraz
70’li yılların hippilerini andıran tiplerin, sıradan Amerikalıların ve sınırları fazlasıyla zorlayan “aykırı”
insanların buluştuğu hareketli, canlı bir park. Bize de farklıkların hepsini
belki kabullenmek değil elbette ama tamamına saygı göstermek düşüyor.(sosyal mesaj 2)
 |
Colombus Street'te Yer Alan Duvar Resimli Bina |
Şehir ulaşımından da bahsetmek gerekiyor sanırım. USA'deki diğer
şehirleri bilmiyorum ama okuduğum kadarıyla (seçimlerimi de buna göre
yapmıstım) NYC ve SF yayalar için USA’deki en uygun şehirler. SF’de NYC’deki gelişmiş
metro sistemi yok. Şehir ulaşımını kısaca tamamına Muni denilen, yakıtla
çalışan otobüsler, elektrikle çalışan otobüsler (troleybüs) ve raylar uzerinde giden
ve elektrikle çalışan tramvaylar aracılığı ile sağlıyor. Şehrin tamamı
elektrikli tellerle kaplı desem abartmış olmam herelde. Hemen her noktaya bir
hat koymuşlar. Dolayısıyla ulaşım gayet kolay. Ayrıca ilk koltukların her
halukarda yaşlı ve özürlülere ait olması, araçların önünde bisikletler için
özel bir aparat bulunması ve tekerlekli sandalyeli kişiler için merdivenlerde
bir asansör sisteminin bulunması gibi detay ama gayet medenice özelliklerin
bulunduğunu söylemem gerekiyor. Bir seferlik kullanım 2,25 usd, yalnız bozukluk
vermeniz gerekiyor, 100 usd verseniz bile üstü yanıyor. (biliyorum çok saçma)
Uzun kalıyorsanız ve sıkça toplu ulaşım aracı kullanmanız gerekiyorsa aylık sınırsız kart 70 usd civarı, daha hesaplıya geliyor. Ayrıca SF'nin güneyi (havalimanın olduğu yer) ile doğusunda yer alan Oakland / Berkeley arasında yine BART denilen trenlerle ulaşım çok kolay.
Ferry Building ve
diğer köprü "Bay Bridge" manzarasının yer aldığı
Embarcadero Bölgesi.. Golden Gate Bridge San Francisco'yu kuzeye bağlarken Bay Bridge ise doğuya, Oakland'a bağlıyor. Bu köprü 1933 yılında açılmış ve uzunluğu 7 km civarı. Önce ortada Yerba Buena Adası'na gidiyor. Ordan Oakland'a devam ediyor. Ayrıca feribotların kalktığı tarihi Ferry Building burada yer alıyor. Arkasındaki alanda cumartesi günleri çevreden gelen çiftçilerin düzenlediği organik pazar ilgi çekici.
 |
Embercadero Bölgesi ve Bay Bridge |
 |
Embercadero Bölgesi ve Ferry Building |
 |
Ferry Building İçi |
 |
Ferry Building, Cumartesi Pazarı ve Gandhi Heykeli |
Deniz
aslanlarının güneşlendiği, ünlü Alcatraz adasının hemen önünüzde uzandığı
Fishermans Wharf San Francisco'nun belkide en turistik yeri.
 |
Fishermans Wharf |
 |
Fishermans Wharf ve Deniz Aslanları |
 |
Deniz Aslanları ve Onları İzleyen Turistler |
 |
Fishrmans Wharf ve Koy |
 |
Alcatraz Adası |
San Francisco'da da elbette çok önemli parklar var. Bunlar'dan birisi
Presido. Oldukça büyük bir park. Aslında Manhattan'daki Central Park'dan, SF'deki Presido ve Golden Gate Bridge Park'larından bahsederken şunu söylemem lazım ki bunlar bizdeki Taksim Gezi Parkı ya da Kadıköy Moda Sahil Parkı gibi küçük sadece ağaç altında oturup birkaç saat vakit geçirilen parklar değil. Oldukça büyük (belki Belgrad Ormanı gibi), 1 günde gezemeyeceğiniz, içinde pek çok yürüme ve bisiklet parkurunun olduğu hatta yabani hayvanların yaşadığı, yine içinde dağılmış şekilde çeşitli mimaride binaların olabildiği ve bizzat insanlar tarafından park amacıyla 100 yıl öncesinden planlanıp şehirlerin içine yapılmış kocaman ormanlık alanlar.. Dolayısıyla bu tür parklara sahip olmayan İstanbul için küçücük parkların ne ifade ettiğini anlatmaya gerek yok sanırım. (sosyal mesaj 3) Presido, aynı zamanda Golden Gate Köprüsü'nün başladığı yer. Burda Köprü altındaki Fort Point, sahil ve Palace of Fine Arts en sevdiğim yerler oldu.
 |
Golden Gate Bridge ve Altında Fort Point |
 |
Fort Point İçi |
 |
Fort Point İçindeki Küçük Müzenin Simetrik Odaları |
 |
Presido İçinde Yer Alan Sahil ve Arkada Golden Gate Bridge |
 |
Palace of Fine Arts |
 |
Palace of Fine Arts |
Şehre oldukça hakim bir tepede yer alan ama
biraz ruzgara ve “sis”e maruz kalma şansınızın yüksek olduğu
Twin Peaks..
 |
Twin Peaks'den SF Manzarası |
Şehrin batısında yer alan ve haritadan baktığınızda ince uzun dikdörtgen şekliyle Central Park'ı anımsatan
Golden Gate Bridge Park.. Bu park içinde de gezilebilecek pek çok nokta, müze, büyüklü küçüklü pek çok göl hatta en büyük gölün içinde ada var..
 |
Golden Gate Bridge Park |
Ve yine birçok film ve dizide sıkça karşılaştığımız ünlü
Painted Ladies ve Alamo Parkı..
 |
Painted Ladies ve Alamo Parkı |
1970’lerde hippilerin mekanı
Haight Street,
 |
Haight Street |
 |
Haight Street |
 |
Haight Street |
Mission District.. En sevdiğim bölgelerden birisi burası oldu. Daha çok Meksikalıların yaşadığı bir Latin American semti. Ayrıca ara sokaklarda karşınıza çıkan duvarları boyalı evleriyle açık hava müzesi gibi.
 |
Mission District ve Women's Building
|
 |
Mission District |
 |
Mission District Bölgesinde Kaykay Yapan Gençler |
 |
Mission District'de Graffitiler |
 |
Mission District'de Graffitiler |
Coit
Tower ve Kristof Kolomb heykelinin yer aldığı
Telegraph Tepesi ise şehre hakim diğer bir nokta.
 |
Telegraph Hill'den Financial District ve Transamerica Pyramid Binası |
 |
Telegraph Hill'de Coit Tower ve K. Kolomb Heykeli |
Kıvrımlı şeklinden dolayı ünlenen
Lombard
Caddesi..
 |
Lombard Street |
Burdaki baseball ilgisinden ve SF'nin takımı "Giants" sevgisinden de bahsetmek gerekiyor sanırım. Çünkü biraz da burda olduğum dönemde Giants'ın finallere (world series) kalıp şampiyon olmasından dolayı bayan erkek, yaşlı genç herkesin Giants kıyafetiyle dolaştığı, galip geldikleri maçtan sonra sevinç gösterileri bizdeki futbol ilgisine benziyor. Ben açıkcası kurallarından pek bişey anlamadığımdan şehrin merkezine çok yakın stadlarını ziyaret etmekle ve ayrılacagım gunun 1 gun oncesindeki şampiyonluk kutlamalarına katılmakla yetindim. Tabi son 2 maçını tv.den izlemeyi ihmal etmedim ama bana çok sıkıcı gelen bir oyun..
 |
Giants Takımının Stadı; AT&A Park |
 |
Giants Taraftarları |
 |
Giants Takımının Stadı; AT&A Park |
 |
Berkeley'de Bir Belediye Otobüsü - Önemli Bir Maçtan 1 Saat Kadar Öncesi |
 |
Şampiyonluk Kutlaması |
 |
Şampiyonluk Kutlaması |
 |
Şampiyonluk Kutlaması |
Ayrıca San Francisco'ya yakın pekçok gidilebilecek yer var. Aslında California eyletinin kendisi baştan başa -özellikle sahil kesimi- gezmeyi hak eden bir eyalet. Buraya uzun süreli kalmaya gelenlerin çoğu bir araba kiralayıp 1 hafta 10 gün buraları geziyorlar. (San Francisco'dan başlayıp güneye doğru San Jose, Santa Barbara, Los Angels ve San Diego gezilebilir. Ayrıca doğuya doğru yakın eyaletlerdeki Yosemite National Park, Las Vegas ve Grand Canyon yine gezilebilecek yerler. Benim gidemeyip aklımda kalan sadece Yosemite ve Grand Canyon National Parkları oldu.)
Benim kaldığım süre boyunca San Francisco yakınlarında gittiğim diğer yerler ise;
Muir Woods ve Napa Walley
İlk kaldığım yerde ayı
apartmanı paylaştığım Japon arkadaş Taka ile bir Pazar günü araba kiralayarak Golden
Gate Bridge’den geçip önce Muir Woods ve sonrasında Napa Valley’i dolaştık. Dönüşü
Berkeley'den gelip Bay Bridge üzerinden yaparak körfez etrafında bir tur atmış olduk. Muir Woods, redwood
(kızıl ağaç) denilen ağaçlardan oluşan
bir orman. Ormandaki ağaçlar ortalama 600-700 yaşlarında ve en yaşlısı 1200
yaşında. Bu yüzden oldukça kalın ağaçlara rastlıyoruz. Geniş bir alanı kapsıyor
ve içinde yürüme parkurları var. Bizde yaklaşık 3 saat kadar değişik
parkurlarda yürüyerek güzel havanın ve doğanın tadını çıkardık. Sonra Napa
Valley denilen, içinde yüzlerce şarap üreticisinin yer aldığı bir bölgeye
gittik. Burası da oldukça ünlü bir bölge. Her yer üzüm bağlarıyla kaplı ve
profesyonel bir şekilde üretiliyor. Üzüm asmaları sıra sıra, oldukça simetrik
ve büyüklükleri birbirine yakın ve çok büyük değiller, sanırım sıkça budanıyor. Bölge gelen kişilerin
teker teker bu yerleri gezip, üretilen şarapları tattığı, üzüm bağlarını
yakından gördüğü bir turizm şekline dönüşmüş. Merkezden oradaki üreticilerin
gösterildiği haritayı alıyoruz, yüzlerce
yer var, bir kısmı için randevu almak gerekiyormuş önceden. Araba olmadan
gezmek çok zor. Zaten çok bilinen 5-10 tanesine uğrayabiliyorsunuz. Ama bir
şarapsever belki 2-3 gününü sırf burada geçirebilir. Biz 2 tanesine uğradık.
Dönüşte Pazar trafiğine yakalandık. Yazın Trakyadaki yazlıklarından dönen
yazlıkçıların sıkça karşılaştığı Pazar akşamı trafiğinin bir benzeriydi buradaki de. Akşam
6’da teslim etmemiz gereken aracı zamanından sadece 2 dakika önce ulaştırarak
geziye ayrı bir heyecan da katmış olduk.
 |
Muir Woods ve Kocaman Ağaçları |
 |
Muir Woods |
 |
Napa Walley'de Bir Şarap Üreticisinin Tadım Merkezi |
 |
Şaraplar |
Sausalito
Sausalito, San Francisco'nun kuzeyinde, deniz kenarında şirin bir sahil kasabası. Pek çok kişi eğer bisiklet kiralamışsa Golden Gate Köprüsü'nü bisikletle geçip sonra bisikletle Sausalitoya devam ediyor. Ben bir cumartesi günü Embarcadero Bölgesindeki Ferry Building'den kalkan feribotla geçtim. Böylece güneşli bir günde hem deniz keyfini çıkarmış oldum hem de herşeyiyle Boğazı hatırlattığından hafif İstanbul özlemimi gidermiş oldum :) Sausalito öyle büyük bir yer değil. 2-3 saatte gezip sonrasında bir yerlerde oturarak güneşin ve denizin tadını çıkarabilirsiniz. Ben gittiğimde tesadüfen bir sokak festivaline rastladım. Sausalito'da ve çevre kasabalarda yaşayan Amerikalılar'ın katıldığı, canlı müziğin olduğu ve herkesin dans ettiği bir festivaldi. Dans eden 60-70 yaslarında insanların hem rahatlığına hem enerjisine hem de herkes birbirini tanımasa da aralarındaki sıcak ilişkiye hayran kaldım. Yaklaşık 2-3 saatim orda geçti. Sonrasında kendimi fazla enerjik hissedince önce Sausalitodan Golden Gate Bridge'e kadar yokuş yukarı, sonrasından köprüyü yürüyerek San Francisco tarafına geçip günü bitirdim.
 |
Sokak Festivali |
 |
Sokak Festivali |
 |
Sokak Festivali |
 |
Sokak Festivali |
 |
Sokak Festivali |
Berkeley
Berkeley Universitesi'nin yer aldığı tam bir öğrenci semti. 60-70 yıllarda öğrenci hareketlerinin sıkça yer alması ve bugun ülkenin en liberal şehirlerinden birisi olarak ifade edilmesi en önemli özellikleri. Berkeley'e BART trenleriyle 15-20 dakikada ulaşabiliyorsunuz. Ben de 2 kere gitme şimkanı buldum. Üniversite'nin yer aldığı kampüs oldukça yeşil ve güzel. Ayrıca pek çok restoran, kitapçı, müzik cd.lerinin satıldığı dükkanlar,
Berkeley Üniv. ve California amblemli pek çok kıyafetleri bulabileceğiniz
mağalazarın yer aldğı renkli Telegraph ve Shuttack Caddeleri gezmeğe değer.
 |
Berkeley Üniversitesi |
 |
Bankcroft Street Üzerindeki Kilise |
 |
California'nın Sembolü Bears (Ayılar) |
Sanırım, dünya turu gibi uzun süreli bir gezide 1 aylık, 2 aylık konaklamalar biraz gezinin ruhuna ters kalıyor. San Francisco'daki 2 ayın ilk 3-4 haftası sabah kurs, oğleden sonraları da her gun olmasa da çoğu günler şehri dolaşmakla gecti. Ama 1 ayın sonunda şehir bitince sıkılmaya başladığımı hissettim, çabucak bitsin diğer yerlere gideyim dedim. Ama sonlara doğru oraya iyice alışmış olmanın verdiği bir tembellikle de ayrılma stresi bastı. Bir yerde uzunca kalınca kendi yeni rutinlerinizi oluşturuyorsunuz. hemen her yolu öğrenince her gün kendi favori yolunuzdan gidip geliyorsunuz, aynı marketin aynı rafından alışverişinizi yapıyorsunuz, oda arkadaşınızla bir şekilde ortak uyumu sağlıyorsunuz. Sanki 2 ay değil çok uzun süredir orda yaşıyormussunuz gibi hisediyorsunuz. Dolayısıyla İstanbul'daki yaşadığım gibi tüm düzeni bozmak, tekrar çanta hazırlamak zor geldi :) Ama neyseki herşey çantanızı alıp havalimanına gitmeye bakıyor, sonra tekrar seyahat havasına giriveriyorsunuz. Ben de havalimanında San Francisco'yu anılardaki yeni yerine koyup 1,5 saatlik San Diego yolculuğu için uçaktaki yerimi aldım.
NY 10 gunde SF niye 2 ay,,,,,,,
YanıtlayınSilÇunku 2 ay dil kursu aldım :)
SilEmeginize saglik. Cok detayli bilgiler vererek cok guzel anlatmissiniz. Ora'da ve o ani yasiyor gibi hissettim yazinizi okurken. Cok guzel bir yazi olmus
YanıtlayınSil