
Başka bir otostop macerası.. Şili, coğrafyası enteresan
ülkelerden birisi. Kuzeyden güneye ince upuzun bir ülke. Dolayısıyla ülkenin
ortasında en kuzeyden en güneye inen bir otoyol var. Tüm şehirler, kasabalar da
ara yollarla bu otoyola bağlı. Dolayısıyla biz de Caroline ile önce bu otoyola
varıp buradan kuzeye, Santiago’ya kadar gidecek arabalarda şansımızı
deneyeceğiz. Yaklaşık 700 km‘lik bir yol. Baştan beri kafama takılan konu, otobüsle
tüm günü alacak yolu şansımız yaver gider de otostopla gidebilirsek muhtemelen
gece varmış olacağız ki bu da biraz sıkıntılı olacaktı. Şansımız yaver gitti ve
toplamda 10 araç değiştirerek Santiago’ya ulaştık. En ilginç karşılaştığımız
araç bindiğimiz bir cip oldu. Araçta bir Şilili bir çift vardı. Anladığımız kadarıyla
adamın durumu gayet iyi. Giderken mısır bahçelerinde mola verdik. Ayrıca bizim
uzun süredir gezdiğimizi öğrenip bir de otostop yaptığımızı görünce bir
lokantada durup bize zorla yemek ısmarladılar. O yetmezmiş gibi yemekten kalan
etlerden sandviç yapıp çantamıza sokuşturdular. Bir de bolca telefonlarından
kızlarının videolarını gösterip durdular. Enteresan bir yolculuk oldu.
Nihayetinde en son bir tırla Santiago’ya tahmin ettiğim gibi gece 1 gibi
ulaştık. İndiğimiz yer de şoförün söylediğine göre hiç güvenli olmayan bir
yerdi. Bizi Allahtan kapısında güvenlik görevlisi olan bir bina kompleksinin
önünde indirdi. Güvenlik görevlisi de telefonla bizim için bir taksi çağırdı.
Caroline yine bir couchsurfing ayarlamıştı, dolayısıyla sabahı beklemek zorunda,
ben de hostel rezervasyonu yapmadığımdan geceyi otobüs terminalinde geçirelim diye
konuştuk. Taksiyle şehrin merkezine yakın bir yerde olan otobüs terminaline
gittik. Ama terminal kapalıydı. Yakındaki bir benzin istasyonunun kafeteryası
açıktı, bizim gibi bekleyen 2 kişi daha vardı. Biz de içeri girdik ve sabah 7
yer kadar geceyi orda geçirdik. Enteresan bir yolculuk ve gece oldu.
 |
|
 |
Otostop yaptığımız en ilginç araç |
 |
Başka bir araba |
 |
Otostop yaptığımız diğer bir araç |
Sabah 7 gibi -yağmur başlamıştı- kafeteryadan ayrılıp Caroline
ile metroya bindik ama tam iş zamanı inanılmaz kalabalıktı. İlk metroya
binemedik ama önümüzde, arkamızda çantalarla 2.metroya binmemiz de sıramız
geldiğinde duraktan inmemiz de oldukça zor oldu. Ben ilk hostelde yer
bulamadım, sonra yağan yağmur altında 2. baktığım Plaza de Armas’da yer alan ve
aynı adı taşıyan hostelde yer buldum. (Plaza de Armas Hostel)
Açıkcası iyi de oldu hem en merkezi yerde,
6.katta (manzarası güzeldi) ve 4 kişilik oda da gayet genişti. İlk günü biraz
hostelde gecenin yorgunluğunu atmak için dinlenerek ve bir şeyler atıştırmak
için yakın civarda birkaç saatliğine dolaşarak geçirdim.
 |
Kaldığım hostelin manzarası |
2.gün ise Caroline ile buluşarak şehirde önemli diye
belirtilen noktaları gezdik. Santiago nihayetinde büyük bir şehir ve başkent.
Ama bana göre gezmek için öyle önemli bir özelliği yok.
Ama gelmişken, şehri yukarıdan gören San
Cristobal Tepesi ile Santa Lucio Tepesi
ve Pablo Neruda’nın evini ziyaret ettik. Ve tabi önemli caddelerini, çok
büyük olmasa da pazarını (Central Mercado) ziyaret ettik, bolca yürüdük.
Santiago’nun en güzel yeri bana göre hostelimin bulunduğu Plaza de Armas ve
çevresi. Bu arada bugün Caroline ile de son günümüz oldu, çünkü kendisi ertesi
günü uçakla Easter Islands’a gidecek. Bense 1 gün daha kalıp, biraz tembellik
edip ertesi günü Valparioso’ya geçeceğim. Yaklaşık 2,5 hafta birlikte gezdikten
sonra ayrılmak elbette biraz zor oldu. Ama uzun gezilerin cilvesi bu..
 |
Kaldığım hostelde temizlik zamanı |
 |
Ne çok eşya bırakılmış |
Ben de üzüldüm. İyi kızdı :)
YanıtlaSilBen de üzüldüm. İyi kızdı :)
YanıtlaSilFransiz olup da iyi olmayan kiz var mi :)
YanıtlaSil