Gezim esnasında hiç ummadığım ama çok sevdiğim yerler olduğu gibi ününü çok
duyduğum ama pek sevemediğim yerler de oldu. Rio de Janerio tahmin edersiniz ki
Brezilya’da en çok ziyaret edilen şehir. Açıkçası biraz abartılı mı diye
düşünüyordum gitmeden hemen önce. Ama gördüm ki gerçekten övgüyü hak eden bir şehir. Kolayca
ulaşabileceğiniz Copacabana, Ipanema kumsalları, şehir içinde pek çok yerde yer
alan yüksek, çıplak, enteresan tepeleri, denizden hemen birkaç yüz metre uzaklıkta Rodrigo de Freitas Gölü, tarihi bölgesi, gidemesem de botanik
bahçeleri, sıcak insanları ile bence yaşamaya değer bir şehir. Beklediğimden
çok sevdim. Favelalardan bahsetmeyeceğim, açıkçası Buenos Aires’den sonra hiç
ilgimi çekmeyen yerler.
Salvador’dan direk uçuşla 2,5 saatte geldim Rio’ya. Çıkışta
bizim havaş benzeri otobüslerle (20-30 TL gibi bir fiyat) direk Copacabana’ya
geldim. Yine birkaç yolcu yardımcı oldu nerede ineceğim konusunda. Hostelim
Copacabana’da. Sahilden 4-5 blok uzakta sadece. 9 kişilik odama yerleştim. Bu
arada Rio de Janerio sadece yabancıların değil Brezilyalılar’ın da çok ilgisini
çekiyor. Hafta için 27 real (7-8 usd) olan hostel, haftasonu 50 real (13-14
dolar civarında)
Rio de Janerio’da 6 gün kaldım. İlk başta yazdığım üzere çok
daha uzun kalmak isterdim. Hem gayet modern, büyük bir şehir, hem de
kumsallarıyla sanki bir tatil beldesi. İlk 2 gün sadece Copacabana, Ipanema ve
Leblon kumsallarında gezdim. Ayrıca Ipanema sahilinin hemen arkasındaki büyük Rodrigo
de Freitas Gölü’nün çevresinde gezdim biraz. Buralar gayet güvenli yerlerdi.
1 gün metro ile şehrin merkezine, tarihi bölgesinin yer
aldığı Santa Teresa ve Lapa semtlerine gittim. Oldukça modern görünümlü kilise,
Catedral Metropolitana de São Sebastião do Rio de Janeiro dikkat çekiciydi.
Ayrıca ünlü merdivenlere, Escadaria Selarón’a da uğradım. Şilili artist Jorge
Selarón’un çeşitli renkte, resimlerin, yazıların yer aldığı, farklı ülkelerden
topladığı seramiklerle oldukça güzel bir hale soktuğu merdivenler bugün
turistlerin en çok uğradığı yerlerden.
Pazar günü hostelden 3 İngiliz ile ünlü Macarana Stadı’na Fluminense-Figueirense
maçına gittik. Yalnız gitmek istemedim. Yine yalnız gezen İngiliz çocuğa
sordum, gittin mi hiç maça diye. O da bugün bir İngiliz çiftle gideceğiz, gel
istersen dedi. Takıldım peşlerine. Metro ile gittik stada kadar. Stadın
bulunduğu semt gayet nezih bir yerdi. Yani çok çekinecek bir şey yok. Stat tamamen dolu
değildi ama atmosfer yine de güzeldi. Ronaldinho’nun takımı Fluminense 2-1 kazandı.
Başka bir gün de ünlü Christ the Redeemer’e çıktım.
Manzarası süperdi. Ama çok turistik bir yer ve çok kalabalıktı. Rio ile
özdeşleşince gitmesen olmuyor ama heralde 30-40 dakika anca kalmışımdır.
Hostelde 2 Brezilyalı ile tanıştım. Özellikle Cristian Türkiye hakkında çok soru sordu. Bir de Türkler de Brezilyalılar gibi sıcak kanlı diye mi sordu. Beraber gezdikleri Alman kızı gösterip yoksa soğuklar mı biraz :) Dedim sen gel, biz de sıcakkanlıyız.
Rio da yine nezle oldum, sanırım odadaki klimadan. O yüzden
son 2 günü daha çok hostelde ve Copacabana da sahilde yürüyerek geçirdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder